Aralık ayında yazdığım köşe yazımda; kitap okuma
alışkanlığı nasıl kazanılır? Gençler ne okumalı sorularına yanıt bulmaya
çalışmıştım. Bu yazımda yine okuma konusuna değinmek istedim. Çünkü okumanın
sanıldığının aksine çok daha fazla bir önemi var.
Bilimsel verileri ortaya koyuyor, bunlardan yola çıkarak kitap
okumuyoruz diye söylenmeye devam ediyoruz.
Son birkaç yıldır değiştiğimizi
düşünüyorum. Gençlerin elinde kitap görüyorum; resim, müzik, yazı vs. sanata ilgileri
artmış durumda. Sorgulayıcı ve farkındalıkları yüksek bir şekilde davranıyorlar;
hal böyle olunca, kanaatim okuma oranlarının arttığı yönünde idi. Fakat bilimsel
gerçekler hala bunun yeterli boyutta olmadığını söylüyor. Söz gelimi; okuma
sıklığı ile ilgili yapılan araştırmada halkın %53’ü okumuyor, %14’ü ayda birden
fazla okuyor,%12’si 2-3 haftada bir, %11’i haftada üçten fazla, %10’u haftada
1-3 gün okuyor. Ülkeler arasında kitap
okuma sıralamasında Türkiye’nin 86.sırada yer alıyor olması bizi hiç şaşırtmıyor.
Belki bu oran yüksek olsaydı çok daha fazla şaşırtabilirdi.
“Bir kitap okudum hayatım değişti!” Cümlesine
çok denk gelmişsinizdir. Benim farklı dönemlerde, harika kitaplarla tanıştığım
olmuştur. Şimdi bahsedeceğim kitap ben de inanılmaz güzel bir farkındalık
oluşturdu. ‘Emin Özdemir, Eleştirel okuma’ (2007) adlı kitabını okuduğumda
inanılmaz bir edebiyatın içinde, derinlerde olduğumu hissetmiştim. Etkisinden
de uzun süre çıkamamıştım.
Şimdiye kadar yüzlerce kitap, dergi, makale okumuşumdur.
Benim için yazar bir öğreticidir, bu ustalık ona olan inancımı yüksek tutmama
neden oluyor. Okuduğum her fikre katılmasam da onu kusursuz bulmama engel
değildi. Ben okuyucu olarak, yazarımı
eleştirmek haddime mi düşmüş diye düşünürdüm. Kitabın kutsallığından kenarına
yazamayan, onu katlamaya kıyamayan ben, yine başka bir deha yazarın sayesinde
kenarlarına notlar iliştirmeyi becerebilmiştim. Altını çizmek ilk günden beri
yaptığım bir alışkanlıktı. Fakat yazarı didiklemek! Ne mümkün!
Eleştirel okuma kitabı, her şeyden önce okuduğumuzu
anlama üzerine kuruludur. Okuduğunu anlama, tanımlama, parçalara ayırma ve
yorumlama becerisini kazandırma çabası. Öykülerde, makaleler de hatta
şiirlerde; tüm edebi türleri kapsayan
bir beceriden bahsediyor. O dönem Ales sınavına hazırlanırken, Türkçe
sorularında en sık karşılaştığım durumdu. Metinleri, cümleleri, deyimleri didiklemem gerekiyordu. Böyle bir tesadüf ayrıca mutlu etmişti.
Beni bu yazıyı yazmaya iten düşünce de Türkçe soru
çözerken, hızlı okumak ve parçalayarak, didikleyerek okumanın ve yorumlamanın
genel bir kültür olduğu yönünde idi. Hiç düşünmediğim noktalara dikkatimin
çekilmiş olması bunu paylaşma isteği duymama neden oldu. Bunca zaman eksik
okumuşum. Evet! Okudum, altını çizdim, notlar aldım ama derinlemesine olmamış,
en basit örneği; kelimeler ya da deyimler hakkında kapsamlı düşünmemişim. Haksızlık
etmeyeyim ama bilmediğim kelimeleri araştırmak ve ya kökenine bakmakta sevdiğim
bir şeydi.
Benim gibi okumayı sevmiş edebiyatseverlerin içerisinde
beni yalnız bırakmamış kişilerinde olduğunu biliyorum. Eğitim sistemimiz
kurallara dayalıydı ve sorgulayıcı davranmamıza müsaade etmiyordu. Bunun yanı
sıra karakterinde büyük etkisi var. Öyle ve ya böyle okumaya yeniden başladım.
Bu defa daha kapsamlı ve daha derin okuyorum.
Tavsiye anlamında Emin Bey’in kitabını mutlaka alıp
okuyun. İkincisi ise; okuyun, bolca okuyun, son tavsiyem de okuduğunuzu
anlayın, anlatılanları daha derinlemesine anlayın.
Okumanın sanılandan çok daha fazla kazandırdıkları var.
Kazanımlarınızı arttırmak istiyorsanız, mutlaka doğru okumalısınız. Özellikle
çocuklarınızın doğru okumasını sağlamalısınız. Okuma ödevlerini siz yapmayın,
klasiklerin özetlerini okuyup, kitabı kestirip atmalarına izin vermeyin.
Başarılı birer insan olmalarını istiyorsanız mutlaka eğitimlerine önem verin.
Özellikle kitaplarla olan ilişkilerine…
OKUYUN! OKUTUN!