Ana sayfa

Hakkımda

24 Temmuz 2018 Salı

STRES, DEPRESYON VE HASTALIKLAR




Günümüzde stres ve strese bağlı hastalıklar da bir artış var; öyle ki, stres yönetimi gibi kavramlar da ortaya çıktı. Peki, neden bu kadar stres yaşıyoruz? Ne oluyor da hastalıklar ortaya çıkıyor özellikle de aniden…

Hastalıkların her birinin bir anlamı ve nedeni olduğunu uzmanlar bize anlatıyor. Ani hastalıkların nedenleri de geçmişe bağlı olayların etkisi ve birikmiş olumsuz duyguların ortaya çıkmasıdır. Depresyon; uzun soluklu olumsuz düşünme, ümitsizlik ve karamsarlık halidir.  

Geçmişte bir anıda takılı kalmak, o anıdan çıkamamak söz konusu olabiliyor. İnsanlar, psikolojinin nimetlerinden yararlanmak yerine, alternatif tıpla ya da yeni sistemlerle sorunu çözmeye çalışıyor. Geçmiş kayıtları silmek için,  kim olduğu belli olmayan, gayri resmi yer çalıştıran kişilerden destek alıyorlar. Ve bunlar için tonlarca para da harcıyorlar.

Oysa ki, psikolojinin bu konudaki yaklaşımı ve uygulaması çok farklı. Hipnozla değişim yapacağını iddia eden kimi kişiler, insanlara kim bilir nasıl zararlar veriyor.

Geçmişi silemezsin, değiştiremezsin ama bugünü tamir etmek mümkün. Uzmanlar, hastaları üzerinde çalışırken, geçmiş yaşanmışlıklar için  zaman zaman geri dönüşler yapsalar da en son ortaya çıkan soruna yoğunlaşır ve onu çözmeye çalışır.

Psikiyatristler için, çok ilaç veriyor denilse de, ilacın iyileşmede önemli bir etkisi var. Depresyon nedeni ile, zihinde meydana gelen karışıklığı düzeltmede ilacın etkisi büyük. Kişi, depresyonda olduğunun farkında olmayabilir. Hayatının kalitesinin düşmesi, zihninin dağınık olması; iş hayatında, özel hayatında başarılı olmasına engel olabilir. Zihin karışık, karamsar ve hiçbir şeye yoğunlaşamayan, her işini yarım bırakan biri depresyona girmeye adaydır. İlaç ve terapi ile, sağlıklı düşünmek, sağlıklı yaşamak ve yaşam kalitesini artırmak mümkün. Özel yaşam koçlarına aslında gerek yok. İnsanlar, psikolojiden bu kadar kaçmasa belki de çok farklı güzellikler yaşayabilirler. Sözgelimi; Anti depresyon haplarının sanıldığının aksine oldukça önemli işlevi var. Uzman Psikolog Ayşenur Bayraktar ilaçlar hakkında şöyle bir bilgi paylaşmıştı;

“ Troid Hastaları, her gün troid bezlerinin düzenli çalışması için, ilaç almak zorundadır. Dengeli ve sağlıklı bir şekilde çalışması şart olduğundan bu sağlıksız durumun ortadan kalkabilmesi için kişi, nasıl ilacını alıyorsa, mutluluk hormonlarının da düzenli ve dengeli çalışması için, bu ilacın alınması gerekir.”

Bu bakış açısı ile baktığımızda çokta korkunç görünmüyor değil mi? İlaç kullanmaya çekinen kişilerin yersiz bir kaygısı var. Psikolojiye bakış açımız yeni değişmeye başladığı için bunu da normal karşılıyorum esasında.

İlacın yanı sıra terapi almak bir o kadar önemli. Çünkü tek başına ilacın sadece sorunları bastırmak olacağını düşünüyorum. Kimi insanlarda reçete yazdırarak, ilacı alıp sadece kendilerini uyuşturmak istiyor. Bunun da çok sağlıklı olduğunu düşünmüyorum açıkçası. İzlenmesi gereken yol eğer ilaca gerek varsa alınması ve terapi ile devam edilmesidir.

Peki depresyonda olduğumuzu anlayabilir miyiz? Kendi içimizde bulunduğumuz durumu anlamımız biraz zor olabilir. Ancak hayatta bir şeyler yolunda gitmiyorsa, bir çıkış arıyorsanız neden psikolojik destek alınmasın?

Depresyonun belirtileri neler peki?

*Hayattan keyif alamamak.

* Sürekli uyumak.

* Kendini içkiye, yemeğe, internet ve oyuna gibi vs. bağımlılık yaratacak bir durum içine sürüklemek.

* Sosyalleşmekten kaçınmak.

*Sinirli, üzgün, mutsuz bir ruh halinde olmak.

Bir çok belirtisi var. Sözgelimi; Geçmişe bağlı kalmak, bir noktaya takılı kalmak, o durumun ve o anın içerisinde kalmak.

Sorunlarımıza dışardan bakamıyoruz, başımızı sorunun içinde tutup aynı cümlelerle sorunu ifade ediyoruz ve sonra karamsarlığa kapılıyoruz. Sorundan uzaklaşmak, bir süre onunla ilgilenmemek, sorunun çözebilmesi adına aslında önemli. Hem iş tecrübelerime hem de kişisel tecrübelerime göre, soruna odaklanmak yerine, çözüme odaklanmanız size kendinizi iyi hissettirecektir. Bunun haricinde, depresyon denilen ilete de bulaşmamış olacaksınız.

Kendinizi iyi hissetmek için, birkaç yöntem geliştirmeniz de fayda var. Sözgelimi; bolca şükredebilir, eğlenceli film seyredebilir, dans edebilirsiniz ya da yeni bir hobi geliştirebilirsiniz. Arkadaşlarınızla sosyalleşebilir, bir arkadaşınızla dertleşebilirsiniz. Ama en önemlisi sevginizi paylaşabileceğiniz küçük dostlar edinebilirsiniz ( kedi, köpek, kuş gibi…) ayrıca küçük bir çocuğu evlat edinmek, ihtiyaç sahiplerine yardım etmekte size iyi gelecekler arasındadır.

Peki, hastalıklar neden başımıza gelir sorusuna verilebilecek en mantıklı cevabın; hastalıkların vücudumuzdan yayılan enerji uyarıları olduğunu söyleyebilirim.

Yolda giderken artık adım atacak halimiz kalmaz, o kadar yoğunuzdur ki, durup dinlenmeye fırsat yoktur. Ah işte, ilahi adalet… Birden anlamsız şekilde, ayağınız takılır ve düşersiniz. Sonra günlerce ayağınız alçıda olur. Belki kötü bir durum gibi geliyor size ancak bu hayatın size durmanız gerektiğini gösteren bir işarettir. Bazen peş peşe gelen sıkıntıların altında da bu tip durumlar vardır. İlahi mesajı almamış olmanızdan kaynaklanmaktadır. Yine başka bir örneğim şöyle olacak; inanılmaz baş ağrılarının bilimsel gerçek belirtileri elbette var. Birkaç sebebi bile olabilir. Gerçek bir araştırmanın neticesinde herhangibi bir sonuç almadıysanız, stresten kaynaklı olabilir. Baş ağrısının aslında ciddi sorunları önleyici bir işaret olduğunu biliyor muydunuz? Baş ağrısı olmasa beyin kanaması geçirirdiniz. Beyin size; “yeter düşünme!” demektedir artık.

Hastalıkların kendimize dönmemizi sağlayan kuvvetli bir tarafı var. Çok insan hasta olmadan önce kendisi ile ilgilenmez. Hatta kendini ve hayatı sevmez. Kök inançlarımızın, hastalıkları çağırdığını biliyor muydunuz? Kendini suçlayan, pişmanlıklarla dolu bir kalp nasıl bir hastalık çağırmaz ya da öfke dolu bir insan belki de kalpte taşınan bir nefret. Belki kabul etmediğimiz bir gerçek, bizi bir hastalıkla karşılaştırabiliyor.

Gelelim hastalıkların anlamlarına ve onlar için hazırlanılmış olumlu cümlelere;





ASTIM:

NEFES ALMAYI HAK ETMİYORUM.

·        Geçmişte yaptığım ve yapmadığım her şeyi sevgiyle kucaklıyorum ve kendimi bağışlıyorum.



BEL FITIĞI:

HERŞEYİ BEN TAŞIMALIYIM. ( Aşırı yük yüklenmek, suçluluk duygusu)

·        Yaşamı ve sorumluluklarımı paylaşabilirim. Bunun için kendimi suçlu hissetmem gerekmez.



DEPRESYON:

HİÇBİRSEY YAPMAK İSTEMİYORUM.( BİR TÜR PROTESTO)

·        Hayatı bütün doluluğu ve yoğunluğuyla yaşamayı seçiyorum.



DİYABET:

KENDİ CEZAMI KENDİM VERİRİM. (GURUR, HATA YAPMAKTAN KORKMAK, ÖZÜR DİLEYEMEMEK)

·        Yaptığım ve yapmadığım her şey için kendimi affediyorum.



EPİLEPSİ:

HER ZAMAN ÇOK DİKKATLİ OLMALIYIM. KORKU DUYMAK.

·        Geçti, artık güvendesin. Rahatla ve gevşe!



HİPOTROİD:

ÖFKELİYİM. FAKAT GİZLEMELİYİM.

·        Kendimi kolayca ifade edebilirim.



İŞİTME KAYBI:

DUYMAK İSTEMİYORUM.

·        Duyduklarımla yüzleşmeye hazırım, duyduklarımla değişmem gerekirse değişebilirim. Değişmekten korkmuyorum.





MİGREN:

MÜKEMMELLİYETÇİLİK. GÖZÜNDE ÇOK BÜYÜTTÜĞÜN EBEVEYNİN SEVGİSİNİ KAYBETMEKTEN KORKMA.

·        Kendim olmayı seçiyorum. Böylece yaşamımı güvenle sürdürürüm.



MS:

SENİN YERİNE BEN ÖLEYİM

·        Yaşam sorumluluğumu kabul ediyorum. Benim sorumluluğum var olmak ve kendimi ifade etmektir.



YÜKSEK TANSİYON:

ÇOK ÖFKELİYİM.

·        Bana yapılan ve benim yaptığım her şeyi bağışlıyorum.

·        Bırakıyorum.



UNUTKANLIK:

HATIRLAMAKTAN KORKUYORUM.

Gerçek; beni ve seni özgür, güçlü ve güvende kılacaktır sevgili ilkel beynim!



****

Bu şekilde örnekler verebilirim. Daha pek çok hastalığın bir çok anlamı var. Ama okudukça anlayacağınız gibi hepsinin de ortak noktası; bir olumsuz inançtan kaynaklanması ya da yaşanmışlıklarla bağlantılı olması. Bütün bunlar, kendimize dönmemizi, kendimizle ve çevremizle barışmamız gerektiğini gösteriyor.

R.Şanal Günseli, kuantum düşünce tekniği üzerine yazılar yazan, eğitimler veren biri; kuantum iyileşme ve kuantum kodlama adlı küçük iki tane kitabı var. Ayrıca başka kitapları da var. Özellikle hastalıklarla ilgili yukarıda paylaştığım bilgiler ondan alıntıdır.(Hastalıklar ve olumlumlamalar) Detayı onun kitaplarında ya da diğer kuantum yazarlarından bulabilirsiniz.

Sevgiler…



Emel Baykara

















  

10 Temmuz 2018 Salı

KAÇKINLAR





Ferid Edgü 1950’li yıllarının yazarlarından. O dönemin bir başka bilenen yazarı ise; Oğuz Atay’dır.



Yeni keşfettiğim bu iki öykücünün tarzının birbirine çok yakın olduğunu düşünüyorum. Zaten Ferid Edgü kitabının son söz kısmında bundan bahsetmiş. Kendi dönemindeki arkadaşlarıyla ve kendisiyle ilgili yaptığı açıklamalarda; bu dönemin biraz kasvet içerdiğini biraz tarz değişikliği yaptıklarından bahsetmiştir. Gerçekten de her ikisinde de fazlasıyla var. Kasvetli, karışık ve tuhaf olayların, düşüncelerin yer aldığı öyküler. Yazar, öykünün içine seni çekiyor, bir o kadar da dışında bırakıyor.  Karakterler iç içe ve değişkenlik içeriyor. Hangi karakterin, hangi zaman diliminde olduğu karışıyor. Onunla gerçi “kaçkınlar” adlı eserle tanıştım. Anlatımı, tarzı sıradanlığın ötesindeydi. Biraz fazla cesur bulmuştum. Annesinin, babasını aldatıyor olmasından etkilenen, her seviştiği kadında onu bulan bir erkek çocuğunun duygusunu vermiş satırlarında. Çok güçlü bir şekilde kendinizi kahramanın yerinde görebiliyorsunuz.



Oğuz Atayın “korkuyu beklerken“ adlı yapıtında da benzerlikler vardı; benzerlik derken konuyu şu şekilde açıklamak gerekir. Yapıtlarındaki ‘üslup farklılığının’ aynı olması.  Tavan arasında sevgilisinin öldüğünü düşünen, örümcekler tarafından yendiğini, o şekilde ondan ve anılarından intikam aldığını düşünen bir kahramanı anlatmıştı. Çarpıcı bir bakış açısı olduğunu düşünmüştüm.



Kaçkınları okuduktan sonra her ikisine ve döneme ait hayranlığım bir kez daha arttı. Tabi ki, diğer eseleri de okumak için heyecanlanıyorum.



Kitapta son söz kısmında, 50li’li yılların ve kendisinin düşüncelerini çok güzel anlatmış. Özellikle de yazmakla ilgili olan kısım çok hoşuma gitti. Kendi benzerlerimizi bulmak için yazdığımızı söylemesi, dilimizden anlayacak insanları bulmak için yazdık demesi; kendimi ifade etmemi çok kolaylaştırdı ve kesinlikle yazara kendimi çok yakın hissettim.



Kitap bastırma hevesinden bahsetmiş. Gerçi ilk kitabı yirmi yaşında basılmış. Yazı yazmakla meşgul birinin kitap bastırmak gibi kaygısı olmalı mı? Ayrıca tartışabileceğimiz bir konu ancak kendimdeki o heyecanı bir başkasında görmek ve cahil cesareti diye nitelendirdiği bir dönem olmasında başka bir durum. Genç yaşta heves ederek bastırdığı kitabın isiminin başka bir yabancı yazarın kitabındaki kelimeyi değiştirerek bulmasını da çocuksu olduğunu kabul etmiş; sevimli bir itirafla bunu ortaya çıkarmış.



Bence bu yazarı keşfetmeyenler bir an önce keşfetmeli… Yazmak isteyenlere özellikle de öykü konusunda ilerlemek isteyenlere tavsiye ederim. Bundan birkaç yıl önce yazarlık kursundaki hocalarımın tavsiyesiydi.  Yazmak için biliyorsunuz bol bol okumak gerekiyor, okunması gereken o kadar çok kitap var ki, bir an önce başlayın.

NOT: Eski bir yazımdır. Bloga olduğu gibi ekledim.





BİZ NE DERİZ EVREN NE ANLAR?






Evren hakkında ne çok yazı okuduk öyle değil mi? Öyle hayatımıza yerleşti ki, iki kelimemizden biri evren ve enerji oldu. İnsanlar konuşurken olumsuz cümleler için; “Dikkatli konuş evren duyuyor
birden gerçek oluverir” diye uyarır oldu. Peki, evren gerçekten duyuyor mu?



Bu tamamen kişinin nasıl baktığına bağlı gibi görünse de bilim dünyası evren ve sırlarını önemsiyor. Enerjinin bir çok okul kitabında yeri var biliyorsunuz. Enerji bizim görmediğimiz ama aslında
hissettiğimiz bir şey. Birçok bilimsel kitapta şöyle bir anlatım var: her şeyde
bir enerji var, enerjisi olan her şey titrer. Titreşim sayesinde olumlu ve olumsuz olayları kendimize çekeriz.

Günlük hayatta eşyaların ve bitkilerin enerjisini hissedemeyebilirsiniz. Çünkü oldukça hareketli,
telaşlı olduğunuz için. Gece yatarken birden ses duyar ve korkarsınız; bu buzdolabından çıkan sestir. Sonra usulca geriye yatarsınız anlar anlamaz. Peki, buzdolabı neden ses çıkarmıştır?
Buzdolabı titreşir, genleşir ve siz bunu sadece sessizlikte duyarsınız. Bu durum pek çok şey için geçerlidir. Sözgelimi; gündüz yanınızdan geçerken çiçeğin salladığını görürsünüz.
Şahit olduğunuz sahne tamamen çiçeğin enerjisidir.



İnsanoğlu bilinmezliğin ve bu gizemin karşısında kendini düşünürken bulur.
Bu gizemin etkisinde kalmayan yok gibidir. Farkında olalım veya olmayalım bazı cümleler artık hayatımızda.

Evrenle ilgili en sık rastlanan sözler;

“Evrene pozitif enerji yolla!”

“Evren boşluk sevmez!”

“Evrende almanın ve vermenin bir dengesi vardır!”

“Evrende her şey enerjidir!”

“Evrene ne gönderirseniz 10 katı geri gelir!”

“Evren size gülümsüyor!”

“Evrenden torpilim var!” (Aykut Oğut’un meşhur kitabı daha sonra slogan oldu)

“Evrende her şeyden bolca var” (Nil Gün kuraldışı kitaplarında sıkça geçer)

Evreni en iyi anlatan düşünce sistemi; çekim yasasıdır.
Çekim yasasının özü dilek ve isteklerimizi evrenin gerçekleştirdiği şeklindedir.
Batıdan gelen bu inanışa göre kimisi bunu yaratıcı olarak tanımlamakta. Evren ve yaratıcı aslında
farklı tanımlamalar. Yaratıcının varlığını en güzel ifadesi evrendir. Çünkü o yarattı. Ancak
çekim yasası, evreni Alaaddinin sihirli lambası gibi tanımlar.








Evren bizlere şöyle der; “DİLE BENDEN NE DİLERSEN!”

Öyleyse bugünden istemeye başlayabiliriz!

Sadece olumlu düşün, iste!

Evren emrine amade!


ESKİCİ

Göztepe’de Cadde üstünde sıralı dükkânların arasında küçük ve en eski olanı oydu. Bir antika dükkânı…  Sahibi yıllar önce vefat etmi...