Kasabada âşık
olacak başka hiç kimse yok muydu diye düşündü. Evet, onun kadar güzelini görmemişti ki, bu gözler…
Her an her
saniye kalbi onun için çarpıyordu. Her âşık gibi zihni sevdiği ile doluydu.
Yatıp uyumaya çalıştı. Gözlerini kapatıyor kapatmasına ama hemen incecik bir
surat beliriyordu. Olacak gibi değildi, gidip onu görmek istiyordu. İçini
kemiren bu özleme karşı koyacak durumda değildi. Kızın babası onun bir Yahudi
olduğunu öğrenmişti. Bu nedenle aralarındaki ilişkiye onay vermiyordu.
Haftalardır birbirlerini görmemişlerdi. Çünkü kızını odasına hapsetmişti. Genç
adam, kızın dadısı ile gizlice görüşüp bu bilgiyi almıştı.
Yattığı
yataktan kalktı. Hemen giyindi ve silahını aldı. Elinde silahı hızlıca
yürürken, ismini düşündü Asher. Kim koymuştu bu ismi? Sanırım dedesi. Çok mutlu
olsun demiş ismi verirken. Ne yazık ki, mutluluktan çok uzaktı. Sevdiği kızın,
evinin kapısına geldi. Görevlileri atlatmayı başararak, penceresine doğru
yürüdü. Kız pencereden ayı seyrediyordu. Asher, onun hıçkırıklarını
duyabiliyordu. Sarmaşıklardan pencereye tırmandı. Genç kız, başında şapka,
üzerinde palto ile duruyordu. Kış çok ağır geçiyordu, camı açtığında uzun süre pencere
önünde kalmak mümkün olamıyordu. O yüzden tedbirli davranmıştı.
Ay soğuk
gecede öyle bir parlıyor, öyle bir ışığını vuruyordu ki, sanki âşıkları
ispiyonlamak istercesine. Asher, genç kıza sarıldı ve onu öptü. Birbirlerine hasretle
sarıldılar. Delikanlı kızın gözyaşlarını sildi. Saçlarını okşadı, göğsünde onu
sakladı. Sarılmış öylece duruyorlardı. Gitmesi gerekirdi. Ayakları, bütün hünerlerini
kaybetmiş gibi hareketsizdi. Gitmese de sabaha kadar birlikte kalsalardı ya da
buradan çok uzaklara gidebilselerdi. Aslında kaçabilirlerdi. Kızın kulağına “
gel, gidelim” dedi. Narin ve beyaz olan ellerinden tuttu, pencerenin kenarından
sarmaşıklara doğru atladı, onun elini kendine doğru çektiğinde genç kız
gelmedi. Asher, şaşkınlıkla baktı. Güzeller güzeli Thea’sı onunla gelmiyordu. Rüzgâr
çıkmış iyice şiddetlenmişti. Thea birden üperdi. Ama bu ürpertinin rüzgârla bir
ilgisi yoktu. Hani korku duyduğunda, midende bir şeyler hoplar gibi olur. Öyle
bir durum hissetmişti. Kızcağızın rengi iyiden iyiye atmıştı. Genç
adama “İçimde kötü bir his var; ya hemen buradan uzaklaş ya da odama gir ve
hemen saklan.” Genç adam, gözlerini dikmiş öylece bakıyordu. Kız konuşurken,
onun arkasından bir karaltı geçmişti. Asher’in bakışları onu endişelendirmişti;
arkadan babası gelmiş olacağını düşünerek dönüp baktı ancak kimse yoktu. Asher’in
rengi giderek değişti; bir süre sonra bembeyaz oldu. Asher cebinden tesbihini
çıkarmış, dua ediyordu. Genç kız, onun gözlerinin hala arkaya doğru uzandığını
görünce, tekrar geriye döndü. Kimseyi yine göremedi. Önüne döndüğünde ise, Asher yoktu. Aşağı, sağa, sola baktı. Başını gökyüzüne, ayın yönüne doğru
kaldırdı. Bir ışık gördü, bir parlaklık; uzaklaştıkça, ışık yayılıyor, kanatlı
bir gölgeye dönüyordu. Asher onunla gidiyordu. Çok uzakta değillerdi. Asher’in
yüzünün ne kadar beyaz olduğunu ve cansız gökyüzüne uzandığını görebiliyordu.
Uzaklaştılar. Aya doğru…
Thea
ağlıyordu… Neden, niçin demeye fırsat kalmadan sadece ölüm meleği zaman, mekân
tanımadan onu almıştı. “Bir sebep ver bana!” dedi sessizce. Onlar gökyüzünde
kayboldular. Thea bir sebep ver diye sayıklıyordu. Kulağına bir fısıltı geldi
uzaklardan; “Aşk korkakların olamayacak kadar değerlidir!” dedi. Genç kız,
ağladı, hıçkırıklara boğularak. Pencereyi kapadı. Yatağına uzandı. Bazen
kalmakta ölüm kadar acıtırdı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder